23 Mayıs 2007

Kavak Ağacı

Bir kavak ağacı vardı sokağın bir ucunda... Yokuş aşağıya inen dar sokağın sol yakasında.. Yaşı 50 lerin çok üstündeydi.Yanındaki cılız kavak ağacıyla dostlukları da bir o kadardı sanırım.. Dikildiği zamanlar, yokuşun iki yanında, kendi boyuna eş büyük apartmanlar yoktu henüz..2 katlı –geniş balkonlu, yüksek tavanlı Ankara evlerinin yanı başına, sokağı ağaçlandırma çalışmaları sırasında dikilmişti yıllar yıllar önce... Ankara’nın en güzel sokaklarından biriydi sokağı.. Ne şanslıydı ki o sokağın çocukları, kollarını ona kavuşturup saklambaçlar oynamış, yanında ki duvara oturup çekirdekler çitlemiş, sokakta tek kale maç molalarında onlara gölgelik etmişti..Şimdi o çocuklar büyümüş, evlenmiş barklanmıştı... Evler değişmiş, yollar değişmiş, komşular göçmüş, bir tek o kalmıştı aynı yerinde... Şansına, o da yerinden edilmemişti..Tüm yol boyunca en derinden kök salmış, dallarını evlerin çatılarını görebileceği kadar yukarılara büyütmüştü... Ankara’nın en güzel manzarasının tadını çıkarıyordu şimdi...Çocuklar gövdesine sarılıp saklambaç oynamıyordu artık..Artık arabalar vardı çünkü hızla geçen ve yolun iki yanını kaplayan ... Yokuş aşağıya hızla kendini kaptıran yada dip dibe park etmiş arabalar, gün içinde biri çıkan diğeri arka arka parkeden... O, artık gökyüzüne doğru yaşamının ve manzaraya bakan dallarının keyfini sürüyordu ..Güneş’in batışı vardı bir de anlatılmaz olan.. Hani güneş mi doğmuş, gece mi olmuş, gün mü ağarmış koşturmaca da çoğu insanın unuttuğu....Ama o ve arkadaşı cılız kavak ağacı her gün aynı saatte doya doya tadını çıkarırlardı bu anların ....İki bina arasına sıkışmamış, önlerindeki açıklıktan her akşam güneşi uğurlama şansına erişen şanslı ağaçlardı ..Biliyorlardı..

Tüm gün, arabalar geçer, insanlar yokuştan aşağıya salınır, bir diğeri yokuştan yukarı çıkarken gölgelerinde soluklanırmış, ışıklar yanar, sesler çoğalır, sesler azalırmış.. ve koşuşturma devam etse de, güneş gündüzü yanına alıp,geceye sırasını verme zamanı gelmiş. ...

Bir rüzgar esmiş.Dallarındaki yapraklar, bir yana savrulmuş rüzgar ile aynı ritimle..Yanındaki cılız arkadaşına seslenmiş “ heyy güneş batıyor izliyor musun”....Arkadaşı da rüzgarla beraber ona sesini ulaştırmış..” evet dostum, harika bir manzara yine”....Haylaz güvercin, yüksek dallardan birine konmuş..Selamlamış onu ve soluklanmak için durmuş... Rüzgar esmiş en edalısından bir o yana, bir bu yana...Yapraklar mırıldanmış... Kavak ağacı, batan güneşe bakıp gülümseyerek teşekkür etmiş.. Aydınlattığı gün için, gövdesini ısıttığı, yapraklarını parlattığı için.... Rüzgar esmiş mırıl mırıl bir diğer yana... Yapraklar da mırıldanmış onunla... Güvercin, kanatlarını açmış, kavak ağacının dalından, batan güneşe doğru kaybolmuş manzarada sonra...Bir araba geçmiş sokakta, bir kadın çıkmış balkona, bir ışık yanmış mutfakta... Kavak ağacı, toprağın altındaki kökleriyle gerinmiş önce – sonra sarılmış tutunduğu ve beslendiği toprağa sıkıca...Sağlıklı gövdesi ve parlak yapraklarıyla son kez selam vermiş biten güne ve giden güneşine....Sonra, gökyüzüne uzayan dalları ve heybetiyle umutlarına ve hayallerine doğru uzanmış uzanmış iyice.. Geceyi ve yıldızları karşılamadan bir-kaç saat uyumaya karar vermiş.

Rüzgar ninni olmuş, yaprakları eşlik etmiş ona, gökyüzünün hüzünlü mavisi üstünü örttmüş ılıkça.... Kutup yıldızı parıldamış, yolculamış onu karınca dolu tatlı rüyasına... Sonra bir rüzgar esmiş. Dallarındaki yapraklar savrulmuş..bir o yana...bir bu yana...

2 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

4 Yorum

irem dedi ki...
kucukken gelin olmak istemekle beraber agac olma istegim de vardi. agac olsaydim boyle bir hikayem olmasini isterdim. harika bir yazi olmus.

01 Mayıs 2007 Salı 12:43


Nilambara dedi ki...
Burcu'cuğum, sayende bu karışıklığın içinde çok hoş bir mola oldu, yaşamış kadar hissettim bu güzellikleri ve enerji depoladım... ve çocukluğumu hatırladım, şükrettim, şanslıydık, korkusuzca geç saatlere kadar sokak oyunları oynayabildiğimiz için...
Ankara'nın en güzel yönlerindendir kavak ağaçları ve gün batımları.
Seneler önce ev ararken ilk dikkat ettiğim şey gün batımını görebileceğim bir ev olması idi... Ne yazık ki o evde sadece 3 yıl oturabildim ama her iş çıkışı koşarak eve gidip terastan o muhteşem renkleri içime çektim hep... Çocukluğumun geçtiği evin manzarası da hala gözümün önünde... gün batımlarının ayrı bir anlamı, ayrı bir keyfi var benim için... bazen eve giderken tam yokuşun tepesinde yakalıyorum kıpkırmızı tepsi gibi güneşi ve çevresindeki sarıdan mora renkleri ve arabayı sağa çekip seyrediyorum o muhteşem tabloyu uzun uzun...
gene dağıttım, konu kavaktı dimi :) çok güzeller de mevsimi geldi, başlarım gene peşpeşe hapşırıp kaşınmaya ;))

01 Mayıs 2007 Salı 14:08


berrin dedi ki...
burcu cuğum
ne güzel hikaye şanslı kavak
bana mı öyle geliyor
tofucular genel olarak romantikler...

01 Mayıs 2007 Salı 14:31


Brajabanita dedi ki...
Bu yazi beni ayri mutlu etti

beenmaya dedi ki...

ne mutlu ona ne çok yaşanmışlık saklı o koca gövdesinde kimbilir ne çok büyüyüp gelişmiştir öğrendikleriyle...