20 Kasım 2008

Burada mutlu bir AğaÇ yaşıyor ..

Burada, tam burada
kocaman, mutlu bir ağaç yaşıyor olsun.......

Bob Ross



Ben seni izlediğim zamanlarda çok küçüktüm. Evde hepimiz, ekranın karşısına oturur, bir kaç fırça darbesiyle neler yaratabileceği izlerdik. Yaptığın manzaradan çok, seni ve yeteneğini takdir ederdik. Ben sana hayrandım o yaşlarda..

Gerçekten orada kocaman bir ağaç olurdu. Dallarından yayılırdı yeşil, sarı yapraklar.. Manzaranın en güzel köşesinde, gerçekten mutluydu o ağaçlar...

Güzel sanatlar fakültesini kazandığımda, sadece çıplak model çiziyorduk. Yüksek tavanlı atolye hep soğuk olurdu. Biz, kesik parmak eldivenlerimiz, HB kalemlerimiz, boğazlı kazaklarımızla şovaleye mandalladığımız beyaz sayfaların önünde durur, tek gözümüzü kısıp kalemle ölçü alır, çizim yapardık. Modeli insan olmaktan öteye çizimle, çizerek tekrar bulmaya çalışırdık canvas sayfalarımızda.. Bu bacak ne kadar uzun, omuz enlemesine iki baş ölçüsünde, peki gögüslerin bittiği nokta, kollarla hizalanınca nereye düşüyor diye sorardık. Üç kez bakıp, bir çizer, kalemle ölçülerimizi kağıda dökerdik. Model ise, yanında duran elektrik sobasıyla ısınmaya çalışır, karıncalanan kollarını hareket ettirmemeye uğraşır, uzaklara dalar ve belki de kendi düşünceleriyle çıplaklığını örterdi. Arkadaşım Nihal, modeli x-ray gözleriyle görüp, diz kapaklarının içindeki kemiklerine kadar çizerdi. Hep A alırdı. Soner, Picasso gibi tek çizgide işi bitirirdi. Ben, hep kalemimle araştırırdım. Desen, bir sürü çizginin arasından, beyazlar içinde çıkardı. Modeli hepimiz farklı farklı çizerdik. Tüm çizimlerin tek benzerliği, hepsinde modelin mutsuz görünmesiydi.

Çalışmaya başladığımda, hep mutlu tasarımlar yapacağımı sanmıştım. Çalışma hayatımın ilk aylarıydı. Müşterimiz, Urfalı Abdülcemal bey ilk hayal kırıklığını bana yaşatan oldu. Marmaris’e yaptırdığı otel için, ajansımızdan katalog tasarımı istemişti. Kataloğun kapağı için 4 gün uğraşıp, kendi ellerimle bir illustrasyon yapmıştım. 4 mevsimde güneş- ay, deniz ve gökyüzü vardı içinde.. Abdülcemal bey, çalışmayı gördüğünde benim kadar mutlu değildi. Önce, altın kaplama saatini kolunda şıkırdattı, o an boynundaki altın kolyesi gözümü aldı. Sonra elini cebine atıp, tok sesiyle “E biz kocaman havıız yaptırdık bu otele Burcu hanımm, kapakta da havıız olsun, de mi ?”.. dedi. "Ama..... " ile başlayan bir sürü açıklamam havada kaldı. İllustrasyonu atıp, kapağın tam ortasına lök gibi havuz fotoğrafını yerleştirdik, otelin beş yıldızını da üstüne yapıştırdık, katalogları Urfa’ya gönderdik. Ajans zengin oldu, Abdülcemal bey, mutluydu..




Sonra sorularım başladı. Yaratırken benim mutlu olmam mı yanlıştı? Sadece, karşımdaki kişiyi mi mutlu etmeliydim? İki tarafında mutlu olabileceği bir çözüm yokmuydu?
.
Büyüdüm, sormaktan vazgeçtim. Mutluluklarımı arka cebime doldurdum. Farkında olmadan yaptığım işlerle mutlu ettiklerime, sadece gülümsedim.

Fotoğraf çekerken mutlu oluyorum şimdi. Çocuk kitabının metinlerini yazarken, arkadaşlarıma hediye diye birşey tasarlarken, kekin üstüne pudra şekerinden şekiller çıkarırken, deniz kıyısından topladığım taşları boyarken mutluyum. Arzu’ya doğum günü suprizi için, bir saatte şişirdiğim 50 balonu düşünürken mutluyum, geçtiğimiz yıl şapka partisinde ödül alan “yaşayan ağaç”. isimli şapkama bakarken mutluyum.

Yaklaşık 3 yıldır ise bambaşka bir mutluluk var hayatımda. Bu benim yeni keşfettiğim bir yaratım süreci. Hayatın oran orantısını düşünmeden, not alacağım kaygısını duymadan, beğendireceğim kimse olmadan, kendimi çiziyorum. Model benim – çizende benim. Oturduğum yerden kendime bakıp çiziyorum. Bazen benden görüneni çiziyorum. Bazen doğru çizdiğimi sanarak kendimi yanıltıyorum, farkına varıyorum. Bazen, aslında öyle olmasını istediklerimi çiziyorum, siliyorum baştan alıyorum. Bazen, sadece çizmek istiyorum kendimi, anlamak için diğer beni. Bazen gülüyoruz beraber, ama genelde beraber öğreniyoruz birbirimizi. Her zaman, biribirimizin arkasında yer alıyoruz, hangimiz öndeyse- geride destekliyor diğeri.. Biri benim yansımam, diğeri ise o yansımanın içinde olan... Biri Burcu, diğerinin Brajeshwari ismi..

İki kız çocuğu var o görüntü de... İkisi de çok mutlu... Ellerinde birer kalem.. Birbirlerini çiziyor, düzeltiyor, var ediyorlar. Okuduğunuz sayfalarda onlar. Burada, işte tam burada. Kelimelerin içinde, virgüllerde, başlıkların dibinde..

Tombul bulutlar dolaşıyor mavi gökyüzünde... Manzarada yeşil dağlar, minik tepeler var. Kediler koşuyor, kaplumbağa ağır aksak yürüyor, güneş parlıyor. Diğer komşu blog çocuklar ise oynuyor çevrelerinde. Bob Ross’un çizdiği O kocaman, mutlu ağaç ise onlarla beraber büyüyor. Şu anda da birbirlerini çiziyorlar aslında ikisi de, kalemleri ellerinde, bu yazının hemen üstündeki o kocaman ağacın mutlu gölgesinde...
.
.
Bu yazı, Sevgili Beenmaya’nın kendi blogunda beni mimlemesi üzerine yazılmıştır.
"Şimdi bu oyunu bitirip, isim-yorum oynayalım, ne dersiniz?
.
Üniversite yıllarından beri The Cure severim.
Hediye ettim tüm sevenlerine..



24 yorum:

berrin dedi ki...

uzun zamandır the cure dinlemediği
hatırlattın sağol

Unknown dedi ki...

O zaman öncelikle, sabahın henüz uyanamadığım bu zamanında..beni çok başka dünyalara götüren yazını okumamı sağladığı için beenmaya'ya bir öpücük :)
gülümsemek hep önemli olmuştur benim için de..

Brajeshwari dedi ki...

berrin:)

sufi dedi ki...

Sevgili Brajeshwari
Van Gogh da 30 küsur kere kendini çizmiş ve tek yataklı odasını.Çizmenin sınırı yok ama sınırlandırılırsa kişi "buraya havuz çizmek lazım" gibi olmuyor.Siparişle resim bana da zor geliyor nedense.Portresini yaptırmak isteyene ise "eyvallllahhh"
Cure ise yüreğimde...Sevgiler.

beenmaya dedi ki...

kendi mutluluğunu kendi yaratıyor insan. bir süre sonra öğreniyor bunu daha doğrusu yaparak, yaratarak, yaşayarak öğreniyor aslında. kendinden çıkıyor herşey ve sonra salıyorsun onu istediğin zaman istediğin kişilere bulaştırıyorsun. hatta bazen hiç bilmediğin, görmediğin yüreklerde kendinden iz buluyorsun çoktan yer edinmiş. hep uzun cümleler kuruyoruz hayata karşı farkında mısın. oysa kısa cümlelerde saklı, ve bir çırpıda bitip tükeniveriyor hayat. işte sırf bu yüzden bile o kocaman mutlu ağacı yaratıp gölgesine sığınmak lazım...

yürekten teşekkürler sana koca ağacı gösterip de gölgesini paylaştığın için...

yaban dedi ki...

sayfanın tepesindeki kız çocuklarının birbirini çizdiğini farketmemişim, senin yazınla beraber dikkatimi çekti, çok hoşlar, sen mi çizdin? Ne güzel, ne güzel... Herkes özgür olduğu işler yapamıyor ne yazık ki ama en azından kaçış noktan var ve yaratıcı uğraşıların var.
Bob Ross öyle derdi, değil mi?
"Burada, tam burada kocaman, mutlu bir ağaç yaşıyor olsun."
Ne güzel konuşuyormuş, şimdi farkediyorum.
Sen de hayat resminin içinde mutlu bir ağaç olarak yaşa.

funda dedi ki...

çizgilerini bilmiyorum ama kalemin de öyle güzel çiziyor ki.. o iki kız çocuğunu ben de seviyorum :)

Arzu Pınar dedi ki...

:) güne yine gülümseyerek başlamamı sağladı yazın. sevgilerimle,

Array! dedi ki...

Bob Ross'un TRT2'de her pazar çıktığı dönemlerde ben de izlerdim. O mutlu ağacı ben de biliyorum. Şuraya biraz petrol mavisi atalım diyip fırçasını vururdu ve ben direk eyvah gitti resim derdim. Sonra o oluşan absürd görüntü yeniden resimle inanılmaz uyumlu bir hale gelirdi.

Cure'de harika geldi..

Mutluluğunu kişinin kendisinin yaratabilmesi ne kadar güzel. Galiba mutlu olmak çok sorgulamamak gerekiyor. Elimizde olan şeylerden neyin bizi mutlu ettiğini bulup onlara sarılmak gerekiyor.

Şapkana ben de bayıldım. Birinci seçiyorum..

Ke

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Sabah işe gelirken bir şarkı dinliyordum. Şöyle diyordu: "İnsan tuhaf, ne hoyrat, ne şaheser ve nasıl ilkel hayret" Şöyle bir düşündüm de hoyratlar, ilkeller, tuhaflarla dolu bu dünyada içindeki yaratıcı gücü serenler sadece şaheser. Bunu sadece sanatla uğraşanlar anlamında söylemiyorum. İnsan sadece ve sadece iyi olarak da içindeki bu gücü ortaya çıkarabilir.
Yazdıklarını okuduğumda bunlar aklıma geldi. İçindeki yaratıcı güç daim olsun ve hep parmaklarından güzellikler üzerine aksın Sevgili Burcu :)

Adsız dedi ki...

Ne keyif alırıdm izlemikten trt2 de her yakaladığımda uzun uzun boyma tutkum kabarırdı. Ya o konuşmayı bilemeyen müşterinde kopardı beni hay allahım yurdumun durumu işte :)

Demet dedi ki...

Sarki güzel, yazi güzel, her sey güzel...

:)den dedi ki...

"Model ise, yanında duran elektrik sobasıyla ısınmaya çalışır, karıncalanan kollarını hareket ettirmemeye uğraşır, uzaklara dalar ve belki de kendi düşünceleriyle çıplaklığını örterdi." Son günlerde okuduğum 'en iyi cümle' top 10 listemde, 1 numara oldu. Sözcüklerinin dansı vals kıvamında kesinlikle.

Abdülcemal Bey'in gözleriyle bakamadıkça hayata, ne o altın kaplama saatin ve kolyenin ne de ortada "lök gibi havuzuyla üstüne yıldızlar yapıştırılmış" katalogların önemini anlayamazsın. İletişim dilinde "Empati" derler buna. Kendini karşındaki insanın yerine koyma, o da ben diyebilme, yargılamadan sevebilme... Abdülcemal Bey'in altın aksesuvarlarıyla tam ve bütün olduğunu görebilme... İhtiyacı olan deneyimi yaşayabilmek için dünyaya gelmiş, kendini gerçekleştiren bir ruh olduğunu bilme... Bütünü görebilme... Abdülcemal Bey'in camındaki buğuyu silince, içindeki Tanrısallığın tüm ruhlarla aynı olduğunu, anlayabilme...
İşte o zaman kimseyi mutlu etmekten dolayı mutsuz olmazsın. Büyük sır bu sevgili dostum. Mutluluk koşullara bağlı gelen ve giden birşey değildir çünkü. Mutluluk, her ne olursan ol varlığına şükretmektir. İçinde ego olan Tanrısal boyutunun farkında olmaktır. Arka cepte değil, daima yüreğinde taşıman gereken varlığının iksiridir o. Büyümek sormaktan vazgeçmek değil, Tanrı'ya daha çok soru sorabilmektir.
Sadece fotoğraf çekerken, taş boyarken değil, aldığın her nefesten sonsuz bir mutluluk duy dostum. İşler yolunda gitmediğinde de mutlu ol. Yaşam seçimlerden ve yaratımlardan ibaret. Hangi dere yatağında, nasıl akmak istersen oraya gidersin yalnızca. Bazen çoşkulu, bazen de durgun akmayı seçtiğin gibi. Hepsi güzel. O zaman kıvrımlı, kayalık yollardan geçerken mutsuz olmak niye? Aynen yazdığın gibi "Model de sensin, çizen de" Öyleyse, sürecin tadını çıkaralım. Bob Ross'un çizdiği manzara resmindeki mutlu ağaç olalım. Hatta elimize bir fırçada biz alıp, ağacın dalına sincap konduralım. Tombul bulutların arasından ağacımıza bir de gökkuşağı düşsün. Bu da Bob Ross'a bizim kıyağımız olsun:)

hindiba dedi ki...

Burcu,
Yazı çok güzel. Üzerine ne diyeceğimi bilemiyorum. Ben sana nar soymaya geleyim mi? Her akşam terapi niyetine bir nar soyuyorum. Tek tek ayıklayıp bir kaseye koyuyorum taneleri. Bir ikinciyi soymamak için kendimi güç tutuyorum. Benden başka dinlenmek ve dinlemek için nar soyan var mıdır? diye düşünüyorum mesela o sırada. Yok galiba :(

tuba dedi ki...

çok güzel bir yazı..
insanları memnun etmek çok zor, kendi bildiğin yolda ilerlemek en iyisi.

Ayşe Marika Sağlam dedi ki...

çocukken bilmiyordum elbet, yıllar sonra işin içine girince "onlar ticari resim sanat değil" deneceğini.sanat olmadığını anlamam zor olmadı ama birilerine mutlu bulut ve ağaçların olduğunu anımsatan kimse de görmedim...anımsatma için teşekkürler.

Nilambara dedi ki...

"Arkadaşım Nihal, modeli x-ray gözleriyle görüp, diz kapaklarının içindeki kemiklerine kadar çizerdi. Hep A alırdı. Soner, Picasso gibi tek çizgide işi bitirirdi. Ben, hep kalemimle araştırırdım. Desen, bir sürü çizginin arasından, beyazlar içinde çıkardı. Modeli hepimiz farklı farklı çizerdik. Tüm çizimlerin tek benzerliği, hepsinde modelin mutsuz görünmesiydi."

Çok güzel... :)
Hepimiz de aslında hayatı böyle farklı farklı algılıyor ve kendi pencerelerimizden farklı farklı aktarıyoruz tuallerimize... O farklılıkların içinde tek ortak nokta ise huzuru arayan duygularımız, düşünceler farklı da olsa... her zamanki gibi çok güzel bir yazı...

Sevgilerimle,

K®HAN dedi ki...

o hiç insan resmi çizmedi.
yani mutsuzluğu hiç resmetmedi.
herşeyi tüm çıplaklığıyla çizmeyi
seviği içindi belki....

Burada, tam burada
kocaman, mutlu bir ağaç yaşıyor olsun.......

sen ne dersen öyle olsun Bob Ross

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

Yazi da, yorumlar da cok guzel.. Soylemeden gecemedim..

http dedi ki...

bir de bu bahsi geçen arkadaşın ressam olmadığı hede hödüsü dolaşıyordu bir zamanlar ortalıkta... neymiş efendim onun yaptığı ressamlık değil, başka bir şeymiş...

bu dünyayı anladığım gün ölmek istiyorum...

Brajeshwari dedi ki...

@berrin açılmış

The Cure, tüm zamanların klasiğidir..İyi dinlemeler...

__________
@Hayatın Ortasında

Merhaba.. Beraber gülümseyebiliriz o halde...:)

_________
@sufi

Sevgili Dilek..Yorumlarını yazılarıma ek: şeklinde koymak istiyorum bazen..Teşekkür ederim..Sevgilerimle...

__________
@beenmaya

O ağacın altında, benimle oyunlar oynadığın ve hemen arkadaş olabildiğimiz için mutlu hissediyorum kendimi..:)

__________
@yaban

Hepimizin kaçış noktaları var. Benim ki sadece, hayatın getirisi bir-kaç anıydı. Burada ve hepimizin bloglarında kocaman ağaçlar yetişiyor aslında.. Beraber mutlu bir orman oluyoruz..


__________
@funda

Sevgili funda, gülümsettin beni... o da seni çok seviyor..:)

__________
@arzu pinar

Buna sevindim Arzu...

__________
@Array!

Sonunda Array nickinin ne onu öğrendiğime sevindim..

Şapkam ikinci oldu :) Birinci ödül tabaklardan bir şapkaydı. Çok yaratıcıydı.3.Ödül yuvayı dişi kuş yapardı..Bu yıl 20 Aralıkta yine parti var.Fotograflarla tüm şapkaları yazacagım bloga..

__________
@Aydan Atlayan Kedi

Sevgili Fulya, inan bana bende senin yazılarını okurken aynı şeyleri hissediyorum.Sanat, yaratmaktan önce, Doğru bakmayı bilmektir biraz içine....

__________
@ ♥ Craft Woman ♥

Hepimizn hayatından Bir Bob Ross geçmiş işte.. Mutlaka bize, yaratımlarımıza birşeyler katmıştır diye düşünüyorum..
__________
@Demet

Okuyan da, yorum yapan da güzel..:)

Brajeshwari dedi ki...

__________
@:)den

Güldencim, o tanrısallığı mutlaka görüyorsun..Ama onu görmek için, kendi içinde “ben bunu yapmıştım” derdini bırakmak lazim belki de.. Şimdi o noktadayim. Karşı taraftan onay Beklemek yerine, kendi mutluluklarımı çiziyorum hayatıma... Bunları da ne güzel ki, hep paylaşabiliyorum seninle..: )

__________
@evren dedi ki...

Evren sen bana gel..Ben sana nar soyarım.Hatta sen gelene kadar Nar bile yetiştiririm evde, gelişinin şerefine : )

__________
@t.u.b.a

Teşekkürler yorumun için, seni burda görmek mutlu etti beni..
21 Kasım, 2008

__________
@periçıkmazı

Mutlu ağaçlar olmazsa, sadece ağaç olur o.. Sanat biraz o mutluluğu yayabilmektir belki de..Nasil ki, kelimelerin enerjileri var.Yapılan resimlerde bize enerjileriyle geliyor belki de...

__________
@Nilambara

Hepimiz kendi tuallerimizde, kendimizi yansıtıyoruz aslında.. Huzuru arıyor, kendimizi anlamaya çalışıyoruz belkide..Kendini tualinde ifade etmiş bir ressamın, alıcısına bunu anlatmaya ihtiyacı olmuyor.
Teşekkürler Nilambara...

__________
@korhan dedi ki...

Ne güzel yazmışsın Korhan..Gerçekten hiç insan resmi çizmedi.Belki de doğanın sadeliği, yalınlığı ve varoluşa teslimiyetini, İnsanın yüzündeki sorulara yeğledi...

__________
@Mehtap Pasin Gualano

Yorumlar, yazıyı tamamlıyor..Bende seviniyorum buna Mehtapcım..
Söylemeden geçme zaten..Özellikle sende birşey söylediğindehep mutlu oluyorum..

__________
@kutup zencisi

Kendisi bana ressam değilsin diyorlar diye hayıflanmadı.Hiç takmadan, resmetti ağaçlarını... Ve kimseyi de takmayarak öldü..

Ölme, yaşa isterim..

Deli Anne dedi ki...

Bob Ross; mutlu adam, mutlu etttiren, gülümseten adam.

siyah karabatak dedi ki...

olmuş baya yazıyı yazalı ama işte yazı bu durur mu öyle,aşar zamanını..
nerelere götürdü neler hissettirdi yazın bilsen...
teşekkür ederim bu hisler için
o kocaman yüreğine sağlık...