22 Mayıs 2009

Tek ayak üstünde, Denge...


Yürüyorum... Ayak tabanlarım yere temas ediyor ve bir ayağım havalanıp, diğeri başlıyor değme işlemine... Tek dizim kırılıyor, uzanıyor ayağım dokunacağı yere... Ben bunu yaparken, dengeyi öğreniyorum. Hem içerden, hem dışarıdan dengeleniyorum.

Ayaklarımla ilerlerim. Bileklerim yürümek için karar merkezlerim. ”Yürü, hareket et” diyerek onları yönlendirir beynim… Ne zaman hayatımda karar vermekte zorluk çekerim, hemen bileklerimi zedelerim…

Tabanlarımda denge merkezimi bulduğum an, kaldırıp bir ayağımı, toprağa değdiririm. Nefesimle eşlik ederim adımıma. Ayaklarım yere temas ettikçe artar farkındalığım... Baştan ayağa yenilenirim. Ayak tabanlarımın altında vücudumdaki tüm sinir uçlarının bittiği noktalara masaj yaparım böylece... Sırtım, boynum, kalbim, kollarım, kulaklarım, midem, bağırsağım, hepsini uyarır ayak tabanlarım... Şifalanırım.

Ve tek ayak üstündeyim şimdi... Dengemi korumaya çalışıyorum. Diğer tarafa fazla fazla yüklediklerim düşüyor üzerimden... “Bunlar fazla “diyor “at bunları”... Biliyorum fazla olduklarını, taşıdıklarımı ve bir türlü bırakamadıklarımı... Denge için, dengesizlik gerekir. Bedenim bu alıştığım ağırlığı atmakla şaşalar önce, yalpalarım, ama sonra alışırım. Diğer ayağımı kaldırdığımda yine boşluğa düşer gibi olurum, önce sağa –sonra sola ve merkezimi bulurum hemen sonrasında... İki taraf eşitlenir şimdi… Sağ ve sol... Dişi ve erkek... İyi ve kötü… Şefkat ve öfke... Siyah ve beyaz... Merkezde bütün olur hepsi...

Kollarımı yukarıya doğru uzatırken, vücudumun üst kısmını dik tutmam gerekir... Ayaklarımın biri önde, dizim doksan derece, diğeri arkada yay gibi uzanmakta geriye... Yukarıya doğru uzanırken tüm bedenimle, ayaklarımla yeri kavrarım... Tüm bunları yaparken, yukarıya yükselişi, vücudumun oluşturduğu üçgenleri, statik dengeyi anlar, merkezimi bulurum aynı zamanda... Yaşama benzer bu, iki elimi birleştirip uzandığım, bir ayağımla önde attığım adım, arka tarafta dengemi sağladığım tüm duygularım...

Sonra başka bir duruşa geçerim. Bedenimin bir yanı açılırken, diğer tarafı sıkışır. Bir matematik problemi gibidir yaşadığım… Hem yana, hem yukarıya, hem de aşağıya, hem sıkışma- hem de daralma... Direndikçe zorlanır beden... Ama ben bırakabilirim direnmeyi... Öğrenirim hayatın kendisi gibi, iki ayrı ucu yaşarken mutlu kalabilme yollarını keşfedebilmeyi...

En önemlisi nefesi anlarım. Nefeslerimizi... Varlığımıza üflenen değeri... Onu tüm vücudumuzda dolaştırıp, doldururuz ciğerlerimizi... Her nefeste temizleniriz. Her nefeste güzel enerjiyle doldururuz bedenimize... ve her nefeste, şükrederiz nefes alabildiğimize...

Yoga hayattır... Yaşam gibi bir sanattır...

İnancın acıysa acı çekersin. Baktığın sadece duruşun ise, sadece duran bedenini görürsün... İçeride herşey...
Neyse testinin içindeki, dışarıya da o dökülür zaten...
.
Ben beni anlamadıkça, seni anlayamam aynam... Ben bu bedeni beden diye kavradıkça, sadece et ve kemikten ibaretim aslında. Unutuyoruz ama bu beden, bir de kocaman bir ruh taşımakta...

Derinleşir içimde yollarım, bütünlerim kendimi kendimle önce, sonra seninle, sonra hayat ve evren ile, tek bir nefeste...
.
Ve yaklaşırım beni ben yapan Yaradana..
Bize hediye ettiği emanet nefesimle, her nefeste biraz daha...
Şükrederim O’na ve varlığına..

Merkezinde kal,
ister ayak tabanlarının altındaki o küçücük noktada..
İster düşüncenin ortasında...
İster ağzından çıkan her kelimenin vurgusunda...
İstersen yaşadığın dramın hayata tutunan kancasında...

ya da..
Elini uzatıp sevgiyle dokunduğunda...
Gözlerinle güzel baktığın manzarada...
Gülümseyen kelimelerinin arasında...
Kalbinin orta yerinde...
Aldığın ve verdiğin
Her Nefesinde...

ruhun ne taşıyorsa,
doldurduklarından dışarıya...
Nefesinle yaklaş ona...
.
.

7 yorum:

tutsak dedi ki...

Sevgili Burcu
Nefes almak kimse tarafından öğretilmez. Popoya vurulan bir şaplak yeter ilk nefesi almak için ve ....''Nefes almalıyım!'' diye düşünmeyiz hiçbirzaman o ya da bu ne olursa olsun. Şekilde değil ben ce hiçbir şey ister thai chu chen yap, ister yoga, ister namaz kıl, ister yuvarlan, ister dans et, ister müzik yap bunların hepsi nefes almak gibi bence hepsi sende olan şeyler ve bunu kimse sana öğretemez.
Sevgilerimle

dyt.kelebekdiyeti dedi ki...

"Ben beni anlamadıkça, seni anlayamam aynam... Ben bu bedeni beden diye kavradıkça, sadece et ve kemikten ibaretim aslında. Unutuyoruz ama bu beden, bir de kocaman bir ruh taşımakta..."

burcu ablacım ne güzel söylemişsin. tamda yargısız infaz edildiğim bir anda bu sözü anlamak ve insanların anlamasını sağlamak istedim birden.

sevgiler.

Filiz Benera dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Seni her okuduğumda yoga'ya tekrar başlamam gerektiğini düşünüyorum. Yaz sonu İstanbul'a döner dönmez hemen buralarda iyi bir hoca aramaya başlayacağım...

Özgür Turan dedi ki...

Kalpten geçenler yine paralel canım arkadaşım. dergide mayıs sayısında yoga maceramı yazdım. Evet yoga hayattır!
Bu arada yukarıdaki yorumları yazanların kalbine eline,kalemine sağlık...sevgiyle sarıldım.

Vladimir dedi ki...

Kendini dinleyebilmek, anlayabilmek ve tanıyabilmek çok önemli. Kendisini tanımamış ne istediğini bilmeyen insanların diğerleri ile olan ilişkileri de yüzeysel olur kanısındayım.

ella dedi ki...

Bazen bu koşuşturma içinde en çok kendimizi unutuyoruz, dinlemiyoruz, duymamazlıktan geliyoruz. Keşke önce kendimi dinleyerek başlayabilsem güne ama ne mümkün. Bu ağaç duruşunu çok severim ben. Çok iyi geliyor bana ve çok uzun bir süre kalabiliyorum dengede, öyle ki yoga hocam hayretler içinde kalmıştı.