29 Temmuz 2009

Sevgiyi anlatmanın BiR yolu


Geldiğinde kocaman sarıldık birbirimize… Sayısal olarak beraber az zaman geçirmişte olsak bu sarılmada kocaman bir şey vardı paylaştığımız, ondan bana, benden ona akan… Kollarını boynuma doladığında, kalbimde sıcaklığını hissettim. Kavuşmak değildi, özlemek hiç değildi hissettiğim, çok güzel sevgiydi dolup dolup birbirimizden birbirimize taşan… Gözlerimi kapattım sarıldığımızda, o vardı, ben vardım, uzadı zaman… Usuleten yapılan öpüşmeler, usuleten merhaba yerine geçen sarılmalar, usuleten omzuma dokunan ellerden yüreğime böylesine akmayanlar aklıma geldi o an… Sevgiyi anlatmanın bin yolu varsa, göstermenin de binbir yolu… aslında tek bir yolu vardı ki, o da yüreğinle sevebilmekti, hepsinden daha da gerçek olan


***
25 yıldır arkadaşız… Ne kadar büyüsekte, bir halimiz vardır ki göz göze geldiğimiz anda birbirimizi o çocuk halimizle görürüz… Üzerimizde kapri pantolonlar vardır, yine iki afacan yüzme antremanından kaçmışız sanki o an… Kıkır kıkır bir gülme tutar bizi… Kaç yaşında olursam olayım, onunla çocukluğum olurum… Bilirim her göz göze gelişimizde, onda ve bende koca bir tarih saklı, orada saklanır, ufacık olur, yaşatırız çocukluğumuzu birbirimize baktığımız an gözlerimizde… Ondan bana hep bu akar yüreğime...

****
Okulda sıra arkadaşımdı. Yıllarca dipdibe oturduk. Ona en çok " Ne düşünüyorsun" diye sorardım. Anlatmaya çalışırdı, olmadı mektup yazardık... Şimdi de "Ne düşünüyorsun" diye sorarız sık sık birbirimize... Soru sessiz sorulur, cevap sessiz verilebilir, gülümsenir aynı sırada oturup bakar gibi aynı noktadan aynı gökyüzüne...

***
"Müzik dinleyelim" diyorum. "Olur "diyor. Tüm gün konuşmadan oturuyoruz ofis odamızda... “Biliyor musun, saydım ! bugün sadece 10 kelime sarfettik birbirimize” diyorum en afacan halimle...."En iyi dostlar sessizlikte anlaşır" diyor gülümseyerek... Gün içinde çalan telefonlar, bitmeyen iş trafiğinde beynimin- içimdeki koşturmacanın durmasını istediğimde onun sessizliğine sığınıp, dinleniyorum. Sanki "Sakin ol “diyor, “dur ve hayatı dinle..."

***
Hep güldürüyor beni... Gülerken ağlamak geliyor bazen içimden... Öylesine ki sadece mutlu görmek istiyor beni, biliyorum... Aradığında telefonu açtığımda bile gülümsemeye başlıyorum... İçten içe hayatı fazlasıyla ciddiye alıyor aslında... Bazen o nüktedan haliyle yeni bir espriye ortam hazırlarken, içimden durduruyorum zamanı... Kalbimin hissettiklerini kare kare çekiyorum, hiç unutmamak için yürek hafızamda o anı..
.
.
Dokunduğun gerçektir... Söylediğin doğru yere ulaşıyorsa gerçekleşirsin..
Ama gerçekten yüreğinde hisediyor ve hissettiriyorsan gerçeğin ta kendisisisin...

.
Soru yok, cevap yok, yargı yok...
Dirençsiz, mücadelesiz, olduğu, olduğun gibi....
Açılır kapı, dolar yüreğine
dolup dolup taşacak gibi...
sözcükler susar,
dokunmaz kimse kimseye
ama yine de

akar sevgi...
.
Sana yazmak istedim bu yazıyı aslında...
Ama seni anlatamam... Çünkü varlığını kelimelere sığdıramam...
Yüreğime işlediğin o inanılmaz sevgiyi ve hissettirdiğin güven duygusunu bilirim bir tek... Her gün içime sızan, beni yaşamım boyunca her zaman ayakta dimdik tutan...
Teşekkür ederim varlığına...
İyi ki doğdun güzel adam...
Canım Babam...
.
.
görsel buradan alınmıştır.

24 Temmuz 2009

Kırmızı DOMATESLER


Nikah kıyılmıştı. Eğlence piste taşınmış hatta çoşma aşamasına gelinmişti. Pistte tahminimce 30-60 yaş aralığındaki 10-15 kadın halaya uygun halde uzun tuvaletlerini kollarına toparlamış, topuklu ayakkabılarıyla acemi adımlar atarak, birbirlerine uyum sağlamaya çalışıyordu. Şapşal görünüyorlardı.

“Bu dünyayı kurtaracaksa, bak işte bu Kadınlar kurtaracak” dedi masada yanımda oturan, dans pistindeki manzarayı benimle izleyen kadın ...

Acı acı gülümseyerek onayladım. Söz ondan çıkmış, bana varmış ama ikimizde Kadın olarak üstümüze alınmamıştık. Havada asılı cümleyi olduğu yerde bıraktık, bir “ahh ” çıktı nefeslerimizden, halaya ve kadınlarına baktık öylece...

***
Kadın” diyor okuduğum kitap “ toprak gibidir. Doğurur, büyütür, besler, çoğaltır, kötüyü bile dönüştürür. Toprak verimsizleşince kurur, toz olur, üretemez, besleyemez, büyütemez içindekileri.... Halbuki o toprağın farkında olan, onu verimli tutmayı bilir, canlandırabilir enerjisini, yeniden doğar, çoğalır, çoğaltır, değişir, mevsimlere ayak uydurur, sabırlıdır, hoşgörülüdür. Özü sevgidir, Kalbindedir o toprak kadının......


***
Artık çocuk istiyoruz” diyor bir arkadaşım... Ama olmuyormuş, deniyorlarmış... Zormuş denemek... Zormuş, olmamaması.... Onun gibi çocuk isteyen ama çocuğu olmayan arkadaşlarım geliyor aklıma... Annelerimiz zamanında böyle zormuydu çocuk sahibi olmak diyorum. Çocukluğumu düşünüyorum, hiç aklıma gelmiyor çocuğu olamayan teyze –amca...


***
Televizyon karşısında otururken, kanal değiştiriyorum. Bir gece programı... Aralarında konuk olan bir terapiste dönüyor kamera o anda... Sunucu soruyor. “Siz terapilerinizde hipnozu nasıl kullanmaya başladınız..” Kadın anlatmaya başlıyor. “Hipnoz yapan bir İngiliz doktor ile tanıştım. Bana, bende çatışan dişi ve erkek tarafımı anlattı. Kadınlığımı rededen tarafıma yabancı değildim. Çok yorucu bir iş hayatım vardı. Erkek gibi çalışıyordum ayrıca. Uzun süredir de eşimle çocuk istiyorduk o dönemde... Hipnoz yapan doktor kadınlık yargılarımı açığa çıkardı, barıştırdı beni onlarla... Hipnoz sonrasında birçok şey yaşadım. Dört ay sonra hamile kaldım, üç yaşında şimdi kızım... ”.. Televizyonu kapatıp, uyumaya gidiyorum. Kadına hipnozla ne yaptıklarını düşünüyorum. Neyi kabul etti, neyi anlamıştı acaba?..

***

Geçenlerde iki erkek öğrencimin derslere istikrarlı katılımından dolayı bir cümle ağzımdan çıkmış oluyor. ”Erkeklerin yogaya katılımından çok mutlu oluyorum, içinizdeki kadınla barış imzalamanız ne güzel” diyorum. İkisi de önce gülümsüyor, sonra Engin bey “içimdeki kadın” diyor kaşını kaldırarak? “Hepimizin içinde kadın ve erkek taraflar var. Ying-Yang gibi... Gece ve Gündüz gibi... İkisi dengedeyken gerçek huzuru ve mutluluğu yakalıyoruz. Derslere katılımızla Sevgi, Şefkat, Barışı dengeliyorsunuz içinizde varolan Erk ve Güç ile... “ diyorum, duruyoruz bu sözü söyledikten sonra öylece... Dersten eve gelirken, bu sözü kendimin de duyması için söylemiş olduğumu farkediyorum.


***
Toprağının farkında değilse o kadınlar ve erkekler... Kadın erkekleşip, erkek “içinizdeki Kadın” dendiğinde bir anda yanlış anlamaya meyilleniyorsa... Barış, Hoşgörü, Sevgi yeşermiyorsa o topraklarda, büyüyüp çoğaltılmıyorsa... Yerine toprak kuruyup toz oluyorsa, güç ile, hırs ve öfkeyle... Savaşlar çıkar... Aşk biter... Erkek gökdelenler yükselir boy boy ağaçların büyümesi gereken yerlerde... Erk önem kazanır, insanlar para için yarıştırılır... Dişi yaz mevsimi bile soyunmaz sıcağını, eser soğuk soğuk akşamları.... Sular kirlenir, balıklar ölür... Yağmur sel olur, Uçaklar düşer... Çocuklar öldürülür... Kadınlar gebe kalamaz... Teknoloji ilerler ve biz tüm bu çoraklıkta toprağı özleriz doyasıya...

“Birgün deniz kenarında bir evim olacak, domates yetiştireceğim bahçemin topraklarında”... Böyleydi hayalim... Topraktı özlediğim... Ama içime baktığımda kendi toprağımı göremediğim, bir türlü içimdeki yıkıcı ve yapıcıyı dengeleyemediğim...


kelimelerimi ekiyorum şimdi.
Gök gürlese de, savaşlar devam etse de,
öfke hüküm sürse de,
sabredeceğim.
*
Ağaç gibi sevgiyle sabredeceğim.
*
Sonra da o topraklarda
umudun
Aşkın
ve kırmızı domateslerin
yeşermesini izleyeceğim...

.
.
..
.


Görsel buradan alınmıştır.